Ne kötü şey bu para.. Yaşarken kazanmak için canın çıkar,
sonra elinde tutmak adına hayatını kısıtlamana sebep olur. Bazen de bir
başkasındaki paranın derdine düşer insan.. O nasıl yapıyor da bu kadar
kazanıyor? Yada o para bende olsa neler neler yaparım diye başkasının kazancı
üzerinden hayaller kurar.. ‘Zenginin parası züğürdün çenesini yorar’
kısacası.. Varlığı ve yokluğu ayrı dert olur yaşayıp giderken.. Herkes sever parayı, sevmiyorum diyen de
yalan söyler. Çünkü en basiti, ihtiyaçlar için araçtır.
Vaaz niteliğinde dini bir sohbet sırasında şöyle deniyordu ‘Hepimiz
para için çalışıyoruz. Ev, araba, yazlık, daha iyi hayat koşulları, bankada
birikmiş paramız olsun istiyoruz. Bazen yemiyor, içmiyoruz. Çocuklarımız rahat
yaşasın, iyi eğitim görsünler diye canımızı çıkarana kadar didiniyoruz.. Oysa o
çocuklar, o akrabalar bazen de para için seviyorlar bizi haberimiz dahi olmuyor..
Ve gün gelip hayatımız sona erdiğinde, hayatımızı uğurlarına heba ettiğimiz o
çocuklar, ailemiz bir anda paranın peşine düşüyor. Biz öldüğümüzle kalıyoruz,
yaşamadığımızla.. Bizim harcamadıklarımızı bir gecede yiyen insanlarla dolu bu
dünya. Benim başıma gelmez demeyin. Gelir.. Para işin içine girerse herkesin
başına gelir. O yüzden kendi kazandığınızı kendiniz yiyin, güzel yaşayın,
ömrünüzü bu uğurda heba etmeyin.. Ve arkanızda sinsi bir düşman gibi bekleyen
aileleriniz, çocuklarınız, akraba ve arkadaşlarınız için heba etmeyin, değmez’
Bunları dinlerken kafamdan doğruluğunu test ediyordum söylenenlerin. Doğruydu..
Para için ailesini bile sever görünebiliyordu insanoğlu. Babasının ölümünü
hesaplayıp, kalacak parayla yapılacaklar listesi düzenleyen bile görmüştüm. İşin
en acısı çocukların bu planları yapması herhalde. Benim çocuğum yok ama bir
anne ve baba için binbir güçlükle okuttuğu, yetiştirdiği, karşılıksızca sevip
büyüttüğü bir insanın bu düşüncelere kapılması çok acı olsa gerek.
Öyle şeyler oluyor ki, çok bilindik bir işverenin ölümüyle
kardeşlerinin birbirine girmesine, çocuklarının kanlı bıçaklı olmasına, yılların markasını
dahi yok etmeye yönelik çalışmalara girişmelerine bile şahit oldum..
Böyle şeyler genelde çok zenginlerin başına geliyor diye bir
kuralda yok. Evet doğru meblağ büyüdükçe olasılık artıyor hatta olasılığı bile
kalmıyor kesin oluyor. Ama yine de herkesin başına gelebiliyor. Zengin
insanlarda şöyle bir şey oluyor. O parayı emek harcayarak kazanan kıyıpta
harcayamazken, çocuğu gözünü dahi kırpmadan çatır çatır yiyebiliyor. Ve bunun
için üzülmek şöyle dursun ‘bu benim hakkım’ gözüyle bakabiliyor.
Çok yakınımda gerçekleşen bir başka olayda da babanın ölümüyle
yaşananlar tam bir felaketti. Adam biriktirme hastasıydı.. Belirli bir şeyi
değil, her şeyi biriktirebiliyordu.. Tabi bu alışkanlık önce değerli antika
parçaları toplamakla başlamıştı onda. Tablolar, saatler, bronz heykeller derken
gazeteler, kalemler, evraklar, paralar… Aldıklarını kıyamazdı kullanmaya. Bir
yere giderken giyerim, seneye kullanırım, yazlığa giderken yanıma alırım dediği
şeylerle doluydu evleri.. Hiçbirini kullanmak nasip olmadı. Ölümünün ardından onca
biriktirdiği, kıyamadığı 2 gün içerisinde çöpü boyladı. Keşke kullansaydı diye
içim acıdı. Hiçbir şey götüremediğimiz bu dünya için çalıştığı onca mal mülk
eşi ve çocukları arasında kavgaya sebep oldu. Ölümünün haftası olmadan çıkan
araç kavgası, ev ve banka hesaplarına kadar uzandı.. Görünüşe göre daha da uzayacak
gibi. Samimiyetimize güvenerek arkadaşıma ‘baban görüyorsa sizi, 1000 kere daha
ölmüştür yada öldüğü için mutludur’ demiştim. Ne acı değil mi?
Birde yaşarken para peşine düşenler var. Aman sağlığındayken
ne koparırsam alayım diyenler.. Parayı sevdiğimi düşünürdüm. Sevipte koynuma
alıp yatacak kadar değildi düşkünlüğüm. Ama zora düşersem başımın çaresine bakacak
bir param olsun istedim hep. Şimdi bunları görünce diyorum ki yaşamak lazım… Senin
kıyamadığını çatır çatır yiyecekler bir gün. O yüzden heba etme hayatını.
Kazandığını çarçur etme ama harca. İstediğini al, gitmek istediğin yerleri
erteleme, kullanmak için bekletme eşyalarını… Benim başıma gelmez demeyin.
Geliyor hem de herkesin başına geliyor. Bu lanet olası kağıt parçası hayatımızı
esir alırken akıllara kim neden icat etti sorusu geliyor.. Acaba Lidyalılar yaptıklarının
nelere mal olacağını bilseydi yine de icat ederler miydi parayı?? Sonunu
düşünmeden yaptıkları bu icat insanlığı felakete sürüklerken, şimdi oturup
Lidyalılara ne kadar sövsek az..! Belki de ‘icat çıkarma şimdi’ lafı da buradan
doğmuştur diye düşünmeden edemiyorum.. Veeee
Napolyon ‘para para para’ derken, orada olup ağzına kürekle vurabilseydim diye
hayallere dalıyorum..
para para para varlığın bir dert yokluğun yara :) çok haklısın canım
YanıtlaSil:) keşke bir şarkının sözleri olarak kalsaydı..
SilAslında para sadece istediklerimiz için sadece bir arac olarak kalsaydi amaca dönüşüp hayatımızın neredeyse tamamına yakın bir yer kaplamasaydı günümüzde...
YanıtlaSilİnsanoğlu icat ederken patlattığı kafayı, sonrasında olacaklara da yorabilseydi keşke..
SilBen hala parayı icat eden Lidyalılara ara sıra sövüyorum. :D
YanıtlaSilSöv canım söv.. Görebilme ihtimalimiz olsa sövmekle kalmaz bir güzel döverdim.
SilKonu nereye çeksen gider, hatta para, birinin karakterini çözmekte çok yardımcı olur.O, ancak insanların ona değer vermesiyle tahtına oturdu ve bu kağıtlar sürüsü aile fertlerini bile birbirine düşman edebiliyor ve hatta gözleri döndürüp anlattığın gibi, yaşlıların ölümünü bekler hale getirebiliyor.Ben de ihtiyaç için diye düşünenlerdenim.Allah ne muhtaç etsin, ne de bolluğuyla sınasın canım.Çok güzel bir konuydu.Ders olacak nitelikte.Sevgiler Yağmur :)
YanıtlaSilAynen Ece abla.. Allah muhtaçta etmesin, çok verip şaşırtmasın da kimseyi.
Silparadan ziyade en çok yapılan şey aslında alınan birşeyin saklanması sonra giyerim sonra kullanırım vs.. diye diye kullanamadan yitip gidenlere içim parçalanıyor büyüklerimiz çok yapıyor bunu sanırım.. dediğin gibi ardına iki gün içinde o emek emek kyımet verip saklananlar çöp olup gidiyor :(
YanıtlaSilAslında büyük küçük demeden saklamak huy olmuş.. Oysa ne olacak yani kullan hevesini al. Bir daha mı gelicez dünyaya??
SilHepimizin köpekler gibi çalışıp elde ettikten sonra harcarken kıyamadığımız kağıt parçasının bu kadar değerli olması tuhaf dünya malına fazla önem vermemek lazım hayat kısa uzun bir yoldaki gölgelendiğiniz ağacın altında oturduğunuz süre kadardır güneş başka tarafa döndükten sonra kalkıp gidecekseniz:)
YanıtlaSilÇok güzel tariflemişsin, yorumuna sağlık.
SilEskiden samanlığın seyran olduğu iki göz bir odam olsunluğu soğan kırarız yeriz yeterki huzurlu olalım mantığı çok gerilerde kaldı. Tv lerde bile neredeyse ssk varmı işin var mı aylık kaç para kazanıyorsunuz gibi büyük büyük cümleler geldiki döndü dolaştı hep paraya odaklanıldı güzel yazmışınız emeklerinize sağlık
YanıtlaSilMaalesef öyle oldu. İnsanların bile değeri parayla ölçüldüğü için değersizleşti herşey.. Yorumunuz için ben teşekkür ederim. Sevgiler,
Silhelal olsun ...
YanıtlaSilKime? :)
SilPara sadece bir zorunluluk benim için, keşke ona hiç bulaşmadan yaşama imkanı olsa. Yazınızı okuyunca ana haber düşen bir olay geldi aklıma. Sokaklarda yaşayan bir adam, kimse halini hatırını sormuyor. Ölünce parası olduğu anlaşılıyor ve bütün akrabaları çok severdik, bilmem ne diyerek kapısına üşüşüyor miras için. Ne kadar alçaltıyor insanları mal, mülk ve para hırsı, anlamak mümkün değil.
YanıtlaSilBende dün gazetede Uzel Makine’nın satışını okudum. Baba ölünce eş ve çocuklar arasındaki para kavgası nelere mal oldu diye düşünürken bugünde Kilis’li işadamının vasiyeti okununca ortaya çıkan serveti ve ardından tüm ailenin birbirine girmiş olması bir kez daha aynı şeyleri düşünmeme sebep oldu. Sizin verdiğiniz örnekte ayrıca acı.. Ve maalesef etrafımız böyle örneklerle dolu..
Sil