23 Mayıs 2014 Cuma

İnsan unutkandır..BUNU UNUTMA!

İnsanlar vardır;
Gelip geçerler hayatlarımızdan..
Kimi hiçbir iz bırakmaz ardından,
Kimi hafifçe okşar ruhumuzu,
Kimi de hüzün bırakır ardından..
İnsanlar vardır;
Usulca sokulurlar içimize,
Sonsuzcasına orada kalsın isteriz..
Bazıları serap gibidir,
Yokluğunda hayalleridir gerçeğimiz...
İnsanlar vardır;
Su gibi aziz, su gibi duru..
Konuştukça su olur akarlar kalbimize,
Kan gibi, Can gibi, Canan gibi...
İnsanlar vardır;
Işığı sönmüş yıldızlar gibi çaresizdirler.
Açtın mı kollarını,
Kalbine doldururlar ışığı..
İnsanlar vardır,
Soğuk duvarlar misali
Gülümsemenin sıcaklığını bilmezler,
Bilseler de sevmezler...
İnsanlar vardır,
Gelip geçerler hayatlarımızdan
Kimi depremlerle gider,
Kimi fırtınalarla…
Ben kalanlardan yanayım.
Gitmeyenlerin sadakatini ve sabrını severim,
Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını...

13 Mayıs 2014 Salı

İnsan günlerce hiç tanımadığı birini düşünür mü?

Düşünür evet. 4 Gün evvel tesadüfen izlediğim bir programdan sonra başka şey düşünmez oldum. Düşünmemin sebebi gencecik bir kızda gördüğüm cesaret. İnsanlar ne derse desin. İster cahil cesareti, ister gençliğin verdiği ağzına geleni söyleme hali.. O kadar basit bir şey değildi benim gördüğüm. Kendimden bir şeyler de bulmuş olabilirim. İnsan kendine benzer bulduğunu sever, düşünür ya o hesap. Benzer dediğime bakmayın o cesaret maalesef bende yok. Zaman zaman gelip geçen bir şey bende cesaret.. Cesaret bildiklerimi bilmedikleri yada bilmeyeceklerini düşündüğümde yerli yerinde.. Cesaret, özellikle canımın yandığı anlarda bir silkinme, bir vursalar da ölmem hali…
O programı izlemekle yetinmedim. İnternette çıkan haberlere baktım. Twitter’a, Instagram’a…
Bir gün önce eklenen resimler, gülen suratlar,dağılan kafalar, kocaman bulutlar varken, ertesi gün hacklenen hesapla kararan yada tam tersi aydınlanan bir hayat… işin kötüsü aynı karelerde yer alınan insanların aynı şekilde eğlencelerine devam edebilmesi. Bu mudur diyor insan okurken?? Amaaan deyipte yatıp uyuyamadım. Okudum.. ona neler yazmışlar o ne yazmış hemen hepsine baktım. Programı izlerken aklıma mıh gibi kazınan şeyler oldu.

‘Kimse neden böylesin? Neyin var demedi’ dedi..

Bence de asıl soru bu olmalıydı. Kimse durduk yere bu hale gelmez, farklı arayışlara kapılmaz, sürekli kaçmak, sürekli uzak kalmak istemez. Konu durup durup küçüklüğüne geldiğinde derin iç çekmelerine, susup kalmalarına takıldım. Bir sonraki gün aynı programa katılan psikiyatrın tespitlerini ben o gün yapmıştım.

Ensest..

Emin olmamakla beraber ensest bir ilişkinin varlığı sarsıyor insanı. Başka hiçbir şey böylesi dağıtmaz insanı.  İşin en kötü yanı, nasıl birinden böyle bir şeye maruz kaldığın belirliyor hayatını.. Gençse ilerleyen yaşlarda böyle kişilerden hoşlanıyorsun, yaşlıysa yaşça büyük kişiler ilgini çekmeye başlıyor, karşı cinstense o cinse ilgi duyuyorsun… Kimliğin değişiyor.. Nefret ettiğin o olaya bağlanıp kalıyorsun. Kimseye diyemiyorsun. Demek istediğin de bile inanmıyor kimse, lafı değiştiriyor, sana böyle bir şeyi söylediğin için kendinden utanmalısın diye tavır takınıyorlar, lafların düğüm olup kalıyor boğazında. Sadece iki kişinin arasında koca bir sır olarak kalıyor. Korkunç bir şey bu. Beklemediğin birinden gelen bu denli yakınlık için önce kendini suçluyorsun. 'Beynim bana oyun mu oynuyor gerçek mi bu?' diye tereddütlerin oluyor. Böyle bir şeyi hayal ediyorsam ahlaksız olan benim diye düşündüğün anlar içini kemirip duruyor. Beyin olanı biteni reddediyor..Hiçbir şey olmamış gibi ortalarda gezinen pezevenk akraban, yüzüne bile bakmadığında anlıyorsun bir gariplik olduğunu. Kendi kendine 'o benim yüzüme bakmadığına göre bu iğrenç şeyi yapan benim' diyorsun... Günlerce, aylarca, yıllarca düşünüp duruyorsun. Zaman içerisinde mutlaka 1 sefer daha o pislik tacize yelteniyor.. İşte o zaman anlıyorsun beyninin oyun oynamadığını, senin bir şey yapmadığını. Bu sefer nefretin büyüyor, birilerine anlatmak istiyorsun olmuyor. Yıllarca içinde bir dert, bir nefret olarak büyüyor o an. Yüz yüze gelmekten, ailenin bir arada olduğu alanlardan kaçıyorsun.. Kaçabildiğin kadar uzağa, adını duymayacağın, sesini işitmeyeceğin, o pis bakışlarından uzak kalacağın kadar uzağa...

Bir kaç gün ara verdiğim yazıma kaldığım yerden devam edip, etmeme konusunda kararsızım. Zira iç açıcı bir konu değil. Neyse şimdi bu yazının yarım kaldığı süre zarfında elde ettiğim verilerden çıkardığım sonuçlarla devam edeyim.

İnsan koşarak kendinden uzaklaşamıyor. Bu tespiti kendim için yapalı 10 yıl falan oldu. Bu güzel insan içinde aynı şeyi düşündüm. O da uzaklaşmaya çalışmış herşeyden, herkesten ve en çokta kendinden.. İnsan kendinden uzaklaşamadığı için de ne şehir nede ülke değiştirmesi işe yaramamış.. Unutmak için farklı yöntemler bulmaya çalışmış. Hiçbir kimyasal uzun süreli mutluluk getirmez oysaki.. Tüm bu olanların mutlu olmayı istemekle alası yok.. tüm çaba mutsuz olmamak için .. Yeni insanlar, farklı ülkeler, yüzeysel ilişkiler..
Ve mutlaka yanlış kişiler...

Hayatımıza giren yanlış kişiler tetikte beklerler..

Acılı anlarınızı kollar,
Düşmenizi bekler,
Derken uzatırlar o lanet olası ellerini..
Çaresizlikten uzattığınız o eli gün gelipte 'elim kırılsaydı' diye anacağınız aklınızın ucundan bile geçmez..
Yıllarca beslenirler bu halinizden ta ki ..
Bir faydanızın olmayacağını anladıklarında yada yaptıklarına çanak tutmadığınızda sıyrılırlar büründükleri posttan. Aranızdaki bağı tamamen koparmak istemediklerinden bir kaç olta atarlar nabzınızı ölçmek adına, küçük tehditlerle başlayan kendilerini gösterme hali bir süre sonra bak sana neler edeceğime dönüştüğünde artık o dönülmez yola girmişsinizdir.

Hepimizin yaşadığı yada yaşama ihtimalinin yüksek olduğu bu lanet olay örgüsü o güzel insanın da başına gelmiş.. Kaçan, kaçarken düşen her insanın başına geldiği gibi. O kendine uzanan elin gün gelipte kendini uçurumdan iteceğini bilseydi eminim uzatmazdı. Ama oldu bir kere. Düşerken tutundu bir hırsla, çıktı kayalıklardan düzlüğe, dikildi karşısına ve başladı hesap sormaya. Neden beni ittin? sorusunu kaldıramayınca çirkefliğe sardı katili..

Böyle olaylardan kendime dersler çıkarmaya çalışırım daima. Üzerine gittiğinde dayanamaz kimse.. kaçma ve üzerine git derim kendi kendime. İyiyken telaffuzu kolaydır bu efelenmelerin. İş bunu o durumda becermektir.
O cesareti hep yüreğimde hissedebilmek dileğiyle..





5 Mayıs 2014 Pazartesi

Agora Meyhanesi..

Burası Agora Meyhanesi
Burada yaşar aşkların en divanesi, en şahanesi.. diye başlar şarkı..

Şarkıya ilham kaynağı olduğu kadar var hani. Taş duvarları, çini zeminiyle karşılayan büyülü bir mekan.
Aşık değilsen olursun, aşıksan bir daha aşık olursun sevdiğine o derece.

Mekanın bahçe kısmında oturduk sevdiğimle.. Bahçe kısmı dediğime bakmayın iki girişi (2 kapısı var biri sahilde diğeri Çıfıt çarşının orada..) birbirine bağlayan koridor niteliğinde. Lakin basit bir koridor değil sağınızda ve solunuzda uzanan duvarlar sur. Sur içi denebilecek bu bahçenin üzerini camla kapatmışlar. Kapatırken dokuyu bozmamış aradaki boşluklara dokunmamışlar. Böylelikle açıkta kalan yerlerden Haliç’ten gelen esintiyi alabiliyorsunuz. Hava kararınca minik gaz lambalarını yakıyorlar. Yüzü daha bir aydınlanıyor sevdiğinin.. Gözlerine bakınca küçük fitiller görüyorsun.. Büyük bir yangın mı başlıyor hissiyatıyla bakıyorsun yüzüne, sonra ellerine.. Kadehleri tokuştururken fark ediyorum yangın bende, benim yüreğimde..

Aslına bakılırsa mekan pekte önemli değil benim için.. Sevdiğimin yanımda olduğu her mekan cennet, her mekan büyülü bir masalın parçası adeta. Hani böyle fantastik filmlerde aşıklar bir araya geldiğinde rengarenk ışıklar oluşur çevrelerinde her şey dönmeye başlar, görüntüler birbirinin içine geçer..zaman durur yada deli gibi akar ama onlar birbirine bakar. İşte tamda böyle bir şey oluyor o yanımdayken.. O ile başlayan cümlelerim bile değişime uğrar.. size yazmaktan çıkarım bu satırlardan sonra, sevgilime seslenmek isterim.

Sevgilim,

Sen yanımda olduğunda senden başka bir şey görünmez gözüme.. Attığımız adımlarla yeşeren yollar, açan çiçekler görürüm.. gökyüzü mavi olur, yer yeşil.. adım attıkça değişir mekanlar.

Ben sana bakarım, binlerce renk görürüm.
Başım döner, belli etmem..
Bir salıncakta gibi sallanır yüreğim.

Ben sana bakarım ya…
Zaman durur, dünya durur..
Duran her şeye inat atar kalbim,
Bir sana atar, senden gayrı durur kalbim..

Gözlerim binlerce sen görür,
İçmeden sarhoş olurum..
Yer çekiminin hükmü kalmaz..
Korkularım kuş olur uçar,
Bir sen kalırsın geriye bir de ben..