Halllooooo,
Hadi bu sefer bir değişiklik yapalım, güzel şeylerden
bahsedelim.
Hava mis gibi, güneş açtıııı
İçimdeki ses: Kapalı havayı severim ben yaaa
Bir diğer içimdeki ses: Sus sen. Güzel şeyler konuşucaz,
diğerleri gibi olucaz susss
Kuşlar cıvıldıyoooor (valla gerçekten cıvıldıyor şuan)…
İçimdeki ses: Aman ne güzel, ne güzel..
Bir diğer içimdeki ses: Sana sus dedim.
Evveeet bahar gelmiş hoş gelmiş. Sayenizde hatırladığım Hıdırellez
vesilesiyle dileklerimi tuttum, tutması gerektiğini düşündüklerime de tutturup,
saldım enerjiyi evrene..
İçimdeki ses: Senden de bi pozitif enerji çıkar ki… Tamam
sustum.
Ben çocukken evimizin karşısında kocaman bir çayır vardı.
Kocaman dediğime bakmayın yerine bir bina yapıldı dedim ne kaaa küçükmüş..
Neyse..
Apartmanın giriş katında oturduğumuz için, (ki giriş dediğim
yüksek giriş hatta 2. Kattan giriş yapmış Lazlar) ve boyumun kısalığından ötürü
(hala kısayım) hava durumunu çayıra bakarak anlardım. Eğer ki çayırın sol
tarafında bulunan tümsek, sarı renk ise güneş var demekti.. Baya da bir
salakmışım. Yada güneş o zamanlar dik açı yerine nokta atışıyla belirli
bölgeleri aydınlatıyordu bilmiyorum. Bunu bilim adamları araştırır ben konuya
dönüyorum.
Hemen içeriye koşar ‘bugün hava çoooooookkkkk güzeeellllll’
diye bağırırdım. Diyorum ya pek salakmışım. Çünkü hava güzel olsa da dışarıya
oyun oynamaya çıkmıyordum. O halde beni neden ilgilendiriyordu güzel olması?
Tabi ki Özlem için.
Özlem çayırın çaprazındaki evde (zaten başka evde pek yoktu)
oturan cılız ve çelimsiz bir kızdı. Ve hava güzel olduğunda oyun oynamak
maksadıyla çayıra koşardı. Buda önce görüş alanıma girmesi sonra da onu eve
atmam için büyük fırsat demekti. Zor kullanarak kızı eve çekip hırpalamaya
bayılıyordum. Hayır ya maksadım kötü değildi aslında sadece hırpalayarak
seviyordum kendimce. Ne var yani o da oynasaydı ya benimle?
Havanın güzel olmasının bir diğer güzel yanı dedemin bu
fırsatı kaçırmayacak olmasıydı.. Büyük ihtimal dedem gelir, Özlem’de benden
uzak sessiz ve sakince gününü gün ederdi.
İkinci ihtimal gerçekleştiğinde pek mutlu olmuştum. Dedemle
vakit geçirmek mükemmeldi…
Birlikte bahçeye gittik. Çiçek ekimi yapılacaktı.
Parmaklarımı toprağa sokup delik açacak sonra her deliğe birer tohum atacaktım.
Zevkli işti doğrusu. Tüm işlemler bitince sulama yapıp ve yerden bir ot koparıp
ağzımın kenarında döndürmeye bayılıyordum. İşin bir diğer zevkli yada daha
doğrusu heyecanlı tarafı beklemekti..
İçimdeki ses: İyi de sen beklemeyi ve bekletmeyi sevmesin ki…
Evet sevmiyorum aslında beklemeyi ama bir tohumu beklemek
zevkli. Çünkü toprak sizi yanıltmaz, sizi hayal kırıklığına uğratmaz ve eğer
sevgiyle uğraş verdiyseniz mutlaka bir armağanı olur.
Heyecanımı arttıran bir diğer unsur dedemin ektiğimiz
tohumun, ne tohumu olduğunu söylememesiydi.. Papatyada çıkabilir, karagöz de,
aslanağzı da menekşe de..
‘Sürpriz’ derdi.. ‘Bekle ve gör..’
Beklemelerimi oyuna dönüştürürdü..
Dedem: Ne çıkmasını isterdin?
Ben: Bilmem??
Dedem: Mesela?
Ben: Yonca olabilir?
Dedem: Pekiiii ne renk olsun?
Ben: Pembe olsun. Pembe olursa çok güzel olabilir di mi
dede??
Dedem: Olur tabi maymun niye olmasın?
Bu oyun böyle sürüp giderdi..
Hava güzel olunca bir de piknik yapardık.
Pikniğe gidilecekse mutlaka Erdek’ten aldığım kırmızı
sepetim doldurulurdu..
Haşlanmış yumurta, ekmek, peynir, zeytin, bahçeden
kopardığım domates ve salatalıklar, belki biraz da çikolata..
Yol uzun değildi ama bana o zamanlar bir yolculuk gibi
gelirdi. Oysa bir arka sokaktaki ormana gidiverirdik.. (Şimdi o ormanın yerinde
lüks siteler yer alıyor ne acı)
Orman dediğim yerin tam ortasında açık bir düzlük alan
vardı. O zamanlar nerde yaşıyorsun diye sorsalar ovada diyebilirdim. Her
düzlüğü ova sanıyordum çünkü..
O düzlükte bulunan, dalları göğe uzanan koca çam ağacının
altına kırmızı beyaz kareli örtümü serer, sepetimdeki yiyicekleri diziverirdim.
Getirdiklerimi tüketmem saniye sürmezdi.. Başlardım salak gibi koşmaya bir
sağa, bir sola.. Şimdi düşünüyorum da acaba neden bağırırdım koşarken?? Şaka
yapmıyorum kollarını açmış koşan ve avazı çıktığı kadar ‘aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa’
diye birini düşünsenize.. Valla nedenini hiç bilmiyorum. Hele ki bu hareketten
mutlu olmamın nedenini hiç çözemedim.
Şimdi oturduğum yerden göz ucuyla dışarı bakarken ve tam
karşımdaki hanımelinin bir bölümünü sarı ışıklar içerisinde görünce aklıma
bunlar geldi.. Birazda güldüm kendime.. havanın güneşli olduğunu yine bu şekilde
anladım diye.. Artık boyumun kısalığından mı, 35 yaşına geldiğim halde
salaklığımdan ödün vermediğimden mi bilemiyorum.. Bunu da yine bilim adamları araştırsın.
Baharı doyasıya yaşamak dileğiyle...
O kadar keyifle okudum ki yazdığınızı beni de böyle aldı çocukluğuma götürdü. Bir keresinde hep birlikte pikniğe gitmiştik, etrafta bir sürü köpekler vardı. Ben de elime kalemi kağıdı aldım sanki yazmayı çok biliyormuşum gibi başladım köpeklerle anket yapmaya :D Aşırı da mutlu oldum yani bunu yaparken. Çocukluk işte... Keşke o zamanlardaki gibi toz pembe olsa her şey, tek derdimiz oynamak olsa... :) Umarım baharı tüm coşkusuyla yaşayabilirsiniz, ben kendimden pek ümitli değilim çünkü.
YanıtlaSilSevgilerimle.
Aaa bak bu olmadı ben baya umut bağladım sana.. Hatırlarsan son yazının yorumuna yazmıştım 'sen başaracaksın ve bana (bize) yol göstereceksin' yapacaksın ben biliyorum. Bahar bunun için başlangıç olsun, sevgiler.
SilOnu yazarken umudum vardı! :D neyse merak etme sen birkaç gün ağlayıp zırlarım sonra eski halime dönerim! :)
SilDedeme olan özlemimi depreştirdin. Annem tüm yıl hıdırellezi bekler. Geçen sene tüm o ritüelleri tamamladım. Eve gidince tek tek özene bezen çizip gömücem :D
YanıtlaSilAy ben hepicini dün akşam yaptım. Bu akşam mı yapacaktık? Neyse zaten denize atma işlemim var ki anca Cumartesiii :)
SilÇocukluk unutulur mu :) kendi cocukluguma gittim. Eline sağlık :) Aslında tam da senin yaptığın şey çocukluk. Aaaa diye bagirarak koşmak. Çocuk demek oyun demek çünkü :) Sevgiler
SilÇocuk olduk hep beraber desenize:) ne mutlu böyle hissettirebildiysem..
SilAh Yağmur, benim gözlerim dolmak üzereydi. Çünkü köyde babaanemle ve dedemle piknik yaptığım çocukluğuma gittim. Dedemin inekleri otlatması için çıkıyoruz. Oraya varınca dedem çimenlerin üzerindeinde namaz kılar, babaannem yaprak kokusunu içine çeker, ben plastik siseye koydugum ılık sütümü içerim. Şimdi okurken gözlerim dolmak üzereydi ama babaannem veya dedemi kaybettigimde nasıl da hüngür hüngür ağlarım bu yazıdan sonra...
YanıtlaSilHerşeye rağmen hatırlamak güzel be kuzum..
SilBizim için hepsi küçüklükte kaldı diyebiliriz :) gizel bir yazı olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilwww.emreyildirim.co takip ederseniz sevinirim :)
Teşekkür ederim.
SilYazdıklarıniz ne kadar içten ne kadar samimi böyle okurken gulumsemeden edemedim. Hep yazın :) yazilarinizi okuyalim elinize sağlık...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim değerli yorumunuz için hele bir de üzerine gülümsetebildiysem ne mutlu.. Sevgiler,
Silah yaa dedelerimi hiç görmedim. anneanne ve babaanneler de keza öyle. özendim valla.çok tatlı anılar biriktirmişsin canım
YanıtlaSilGüzel anılar gerçekten de öyle şanslıyım ki anneannemin annesi ile 22 yıl geçirme fırsatım oldu:)
Sil