6 Mayıs 2016 Cuma

Bahar gelmiş, hoş gelmiş :)


Halllooooo,

Hadi bu sefer bir değişiklik yapalım, güzel şeylerden bahsedelim.

Hava mis gibi, güneş açtıııı

İçimdeki ses: Kapalı havayı severim ben yaaa

Bir diğer içimdeki ses: Sus sen. Güzel şeyler konuşucaz, diğerleri gibi olucaz susss

Kuşlar cıvıldıyoooor (valla gerçekten cıvıldıyor şuan)…

İçimdeki ses: Aman ne güzel, ne güzel..

Bir diğer içimdeki ses: Sana sus dedim.

Evveeet bahar gelmiş hoş gelmiş. Sayenizde hatırladığım Hıdırellez vesilesiyle dileklerimi tuttum, tutması gerektiğini düşündüklerime de tutturup, saldım enerjiyi evrene..

İçimdeki ses: Senden de bi pozitif enerji çıkar ki… Tamam sustum.

Ben çocukken evimizin karşısında kocaman bir çayır vardı. Kocaman dediğime bakmayın yerine bir bina yapıldı dedim ne kaaa küçükmüş.. Neyse..

Apartmanın giriş katında oturduğumuz için, (ki giriş dediğim yüksek giriş hatta 2. Kattan giriş yapmış Lazlar) ve boyumun kısalığından ötürü (hala kısayım) hava durumunu çayıra bakarak anlardım. Eğer ki çayırın sol tarafında bulunan tümsek, sarı renk ise güneş var demekti.. Baya da bir salakmışım. Yada güneş o zamanlar dik açı yerine nokta atışıyla belirli bölgeleri aydınlatıyordu bilmiyorum. Bunu bilim adamları araştırır ben konuya dönüyorum.

Hemen içeriye koşar ‘bugün hava çoooooookkkkk güzeeellllll’ diye bağırırdım. Diyorum ya pek salakmışım. Çünkü hava güzel olsa da dışarıya oyun oynamaya çıkmıyordum. O halde beni neden ilgilendiriyordu güzel olması? Tabi ki Özlem için.

Özlem çayırın çaprazındaki evde (zaten başka evde pek yoktu) oturan cılız ve çelimsiz bir kızdı. Ve hava güzel olduğunda oyun oynamak maksadıyla çayıra koşardı. Buda önce görüş alanıma girmesi sonra da onu eve atmam için büyük fırsat demekti. Zor kullanarak kızı eve çekip hırpalamaya bayılıyordum. Hayır ya maksadım kötü değildi aslında sadece hırpalayarak seviyordum kendimce. Ne var yani o da oynasaydı ya benimle?

Havanın güzel olmasının bir diğer güzel yanı dedemin bu fırsatı kaçırmayacak olmasıydı.. Büyük ihtimal dedem gelir, Özlem’de benden uzak sessiz ve sakince gününü gün ederdi.

İkinci ihtimal gerçekleştiğinde pek mutlu olmuştum. Dedemle vakit geçirmek mükemmeldi…

Birlikte bahçeye gittik. Çiçek ekimi yapılacaktı. Parmaklarımı toprağa sokup delik açacak sonra her deliğe birer tohum atacaktım. Zevkli işti doğrusu. Tüm işlemler bitince sulama yapıp ve yerden bir ot koparıp ağzımın kenarında döndürmeye bayılıyordum. İşin bir diğer zevkli yada daha doğrusu heyecanlı tarafı beklemekti..

İçimdeki ses: İyi de sen beklemeyi ve bekletmeyi sevmesin ki…

Evet sevmiyorum aslında beklemeyi ama bir tohumu beklemek zevkli. Çünkü toprak sizi yanıltmaz, sizi hayal kırıklığına uğratmaz ve eğer sevgiyle uğraş verdiyseniz mutlaka bir armağanı olur.

Heyecanımı arttıran bir diğer unsur dedemin ektiğimiz tohumun, ne tohumu olduğunu söylememesiydi.. Papatyada çıkabilir, karagöz de, aslanağzı da menekşe de..

‘Sürpriz’ derdi.. ‘Bekle ve gör..’

Beklemelerimi oyuna dönüştürürdü..

Dedem: Ne çıkmasını isterdin?

Ben: Bilmem??

Dedem: Mesela?

Ben: Yonca olabilir?

Dedem: Pekiiii ne renk olsun?

Ben: Pembe olsun. Pembe olursa çok güzel olabilir di mi dede??

Dedem: Olur tabi maymun niye olmasın?

Bu oyun böyle sürüp giderdi..

Hava güzel olunca bir de piknik yapardık.

Pikniğe gidilecekse mutlaka Erdek’ten aldığım kırmızı sepetim doldurulurdu..

Haşlanmış yumurta, ekmek, peynir, zeytin, bahçeden kopardığım domates ve salatalıklar, belki biraz da çikolata..

Yol uzun değildi ama bana o zamanlar bir yolculuk gibi gelirdi. Oysa bir arka sokaktaki ormana gidiverirdik.. (Şimdi o ormanın yerinde lüks siteler yer alıyor ne acı)

Orman dediğim yerin tam ortasında açık bir düzlük alan vardı. O zamanlar nerde yaşıyorsun diye sorsalar ovada diyebilirdim. Her düzlüğü ova sanıyordum çünkü..

O düzlükte bulunan, dalları göğe uzanan koca çam ağacının altına kırmızı beyaz kareli örtümü serer, sepetimdeki yiyicekleri diziverirdim. Getirdiklerimi tüketmem saniye sürmezdi.. Başlardım salak gibi koşmaya bir sağa, bir sola.. Şimdi düşünüyorum da acaba neden bağırırdım koşarken?? Şaka yapmıyorum kollarını açmış koşan ve avazı çıktığı kadar ‘aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa’ diye birini düşünsenize.. Valla nedenini hiç bilmiyorum. Hele ki bu hareketten mutlu olmamın nedenini hiç çözemedim.


Şimdi oturduğum yerden göz ucuyla dışarı bakarken ve tam karşımdaki hanımelinin bir bölümünü sarı ışıklar içerisinde görünce aklıma bunlar geldi.. Birazda güldüm kendime.. havanın güneşli olduğunu yine bu şekilde anladım diye.. Artık boyumun kısalığından mı, 35 yaşına geldiğim halde salaklığımdan ödün vermediğimden mi bilemiyorum.. Bunu da yine bilim adamları araştırsın. 

Baharı doyasıya yaşamak dileğiyle...

15 yorum:

  1. O kadar keyifle okudum ki yazdığınızı beni de böyle aldı çocukluğuma götürdü. Bir keresinde hep birlikte pikniğe gitmiştik, etrafta bir sürü köpekler vardı. Ben de elime kalemi kağıdı aldım sanki yazmayı çok biliyormuşum gibi başladım köpeklerle anket yapmaya :D Aşırı da mutlu oldum yani bunu yaparken. Çocukluk işte... Keşke o zamanlardaki gibi toz pembe olsa her şey, tek derdimiz oynamak olsa... :) Umarım baharı tüm coşkusuyla yaşayabilirsiniz, ben kendimden pek ümitli değilim çünkü.
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa bak bu olmadı ben baya umut bağladım sana.. Hatırlarsan son yazının yorumuna yazmıştım 'sen başaracaksın ve bana (bize) yol göstereceksin' yapacaksın ben biliyorum. Bahar bunun için başlangıç olsun, sevgiler.

      Sil
    2. Onu yazarken umudum vardı! :D neyse merak etme sen birkaç gün ağlayıp zırlarım sonra eski halime dönerim! :)

      Sil
  2. Dedeme olan özlemimi depreştirdin. Annem tüm yıl hıdırellezi bekler. Geçen sene tüm o ritüelleri tamamladım. Eve gidince tek tek özene bezen çizip gömücem :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay ben hepicini dün akşam yaptım. Bu akşam mı yapacaktık? Neyse zaten denize atma işlemim var ki anca Cumartesiii :)

      Sil
    2. Çocukluk unutulur mu :) kendi cocukluguma gittim. Eline sağlık :) Aslında tam da senin yaptığın şey çocukluk. Aaaa diye bagirarak koşmak. Çocuk demek oyun demek çünkü :) Sevgiler

      Sil
    3. Çocuk olduk hep beraber desenize:) ne mutlu böyle hissettirebildiysem..

      Sil
  3. Ah Yağmur, benim gözlerim dolmak üzereydi. Çünkü köyde babaanemle ve dedemle piknik yaptığım çocukluğuma gittim. Dedemin inekleri otlatması için çıkıyoruz. Oraya varınca dedem çimenlerin üzerindeinde namaz kılar, babaannem yaprak kokusunu içine çeker, ben plastik siseye koydugum ılık sütümü içerim. Şimdi okurken gözlerim dolmak üzereydi ama babaannem veya dedemi kaybettigimde nasıl da hüngür hüngür ağlarım bu yazıdan sonra...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herşeye rağmen hatırlamak güzel be kuzum..

      Sil
  4. Bizim için hepsi küçüklükte kaldı diyebiliriz :) gizel bir yazı olmuş emeğinize sağlık

    www.emreyildirim.co takip ederseniz sevinirim :)

    YanıtlaSil
  5. Yazdıklarıniz ne kadar içten ne kadar samimi böyle okurken gulumsemeden edemedim. Hep yazın :) yazilarinizi okuyalim elinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için hele bir de üzerine gülümsetebildiysem ne mutlu.. Sevgiler,

      Sil
  6. ah yaa dedelerimi hiç görmedim. anneanne ve babaanneler de keza öyle. özendim valla.çok tatlı anılar biriktirmişsin canım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel anılar gerçekten de öyle şanslıyım ki anneannemin annesi ile 22 yıl geçirme fırsatım oldu:)

      Sil