Yaz…
Gizli saklı, türlü tülü yalanlarla çıkmışız
yola. İçimizde büyük bir heyecanla Topçular’dan arabalı vapura biniyoruz. O
bana bakıyor, ben ona.. Gecenin bir yarısı, hatta sabaha karşı bunca konuşacak
konuyu, gülünecek mevzuyu nereden bulmuşuz bilinmez. Gizliden gizliye henüz tek
tarafın itirafıyla şekillenen benimse içime yerleşmekte olan aşk ile yolculuk
ediyoruz. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan varıyoruz Yalova’ya. Araçlarına
binenler, kemerini takıp aracını çalıştıranlar, motor sesleri ve gözlerinin içi
gülen iki insan; o ve ben. Derken güüümmmm diye bir ses..
O hemen fırlıyor arabadan arka
çaprazımızdaki kamyonun jantının arabanın lastiğine doğru saplandığını
görüyoruz. Benim ki ‘Yaa naaaptın arkadaş’ diye bağırıyor. O sırada gençten
kamyon şoförü özür diliyor. Belli ki korkmuş iyi bir araca çarptığı için. Onun
gözlerindeki korkuyu fark ettiğim an duruma el koyuyorum.
‘Geçmiş olsun.. Tamam tamam hiçbir şey
yok..’
Benim bu tesellim üzerine tutanak tutmak
adına araçları iskelenin dışındaki güvenlik noktasına çekiyoruz. Ben yine genç
şoförün titreyen ellerine bakıp duruma el koyuyorum. ‘Ver ben yazarım
tutanakları sen git fotokopi çektir’ diyorum. Bir yandan da açılan tshirtümü
düzelten sevgilime ‘tamam canım yok bir şey sağlık olsun’ demeyi sürdürüyorum.
Koca yerde 1 adet fotokopi makinesi
olmadığı için başlıyoruz kamyon önde biz arkada tin tin ilerlemeye.. En sonunda
bir benzinlikte duruyoruz ben fırlayıp fotokopi makinesi sorup duruyorum.
Olmadığını anlayınca güler yüzlü kamyon şoförümüz koşarak karşıya geçiyor. Ben
yine türlü maymunluklar yapıp olayı komik bir hale sokmayı başarıyorum.
Ve kahraman şoför yüzünde fotokopi
çektirmiş olmanın gururu, elinde kağıtlarla koşarak bize doğrul geliyor.
El sıkışıp iyi dileklerle ayrılıyoruz…
O bana bakıyor, bense çoktan bakmışım
bile.. gülüyoruz ve yola devam ediyoruz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder