28 Eylül 2014 Pazar
İlahi adalet Allah'ındır!
Kişi hep kendine yontar. Ne kadar seni anladığını düşünürsen düşün, bir an gelir döner sırtını. Neden? Çünkü bencildir insanoğlu. Başına gelmeyen şeyi anlamak istemez yada biraz yumuşatalım anlayamaz diyelim. Nedeni ne olursa olsun sonuç değişmediğinden can sıkıcıdır. Değişik bir duygu durumu içerisindeyim. Bozuk değilim, kırgında garip bir hal işte. Biraz şaşkınlık var aynı zamanda çokta şaşırmamış bir durumdayım. Dedim ya garip bir hal. İçsel bir sorgulama yapıyorum. Aslına bakarsanız güzelde bir durum, içten içe gülümsetiyor. Bazı durumlarda mücadeleyi seviyorum herhalde gülme sebebim bundan. Elim sağlam belki de bundan. Aklı olan için durumum gayet hoşnut olunacak bir hal. Haklı olduğum zamanlarda verdiğim mücadelenin karşılığını çok şükür hep aldım. Belki bu nedenle bir rahatlık var üzerimde. Güya umursamayan insanın Pazar sabahı yaşadığı huzursuzluğu gördüm. İyi de oldu. Lafıma gelecek olduğunu adım kadar net biliyorum. Bildiğim birşey daha var sabaha kadar vaktim olduğu. Sabaha kadar bir karar verip o doğrultuda hareket etmeliyim. Elinden gelen herşeyi yapmış olmanın rahatlığı anlatılmayacak kadar güzel bir duygu. Ha bu bazen sonucu değiştirmez belki ama bilirsiniz ilahi adalet Allah'ındır. Ve onun adaleti asla şaşmaz!
22 Eylül 2014 Pazartesi
........
Berbat bir geçen hafta,
Berbat bir hafta sonu,
Berbat bir hafta başlangıcı…
Bağıra bağıra ağlayasım var.
Durumumda emeği geçen herkese teşekkürler!
19 Eylül 2014 Cuma
.....
Yalan söylediğini bildiğin kişiyi dinlemek zevklidir demiş biri..
Nesi zevkli?
Baya bir dinledim lakin sinirimi bozmaktan öteye gitmedi.
Ha bununla ilgili bir şey dedim mi?
- Hayır demedim.
Diyecek miyim?
- Hayır
Yedim mi?
Yok abi yemedim.
Ha birde normalde kısa konuşan insanların yalan söylerken uzun uzadıya konuşmaları ve konuşmak istemeleri paha biçilemez!
Ama bir gün bin beter edicem seni yemin olsun!!!!
16 Eylül 2014 Salı
Tek kişilik miydi ki bu şehir, sen gidince bomboş kaldı..
Her gidişinde boşalıyor şehir..
Kuşlar gidiyor,
Çok sevdiğim bulutlar hızla geçip gidiyor,
Sen gidiyorsun ya..
Herkes gidiyor, her şey duruyor.
Durmadan aklımdasın, düşüncelerin biri geliyor biri gidiyor.
Ne yaptığını, gözünün neler gördüğünü tahmin etmeye
çalışıyorum.
Özlem içimde kocaman bir taş gibi.. ezip geçiyor yüreğimi..
Okurken gülersin bilirim.. gözlerinin yanında 3 çizgi
belirir…
Birkaç günlüğüne gittim diyiverirsin gülerek..
Bilmezsin o birkaç günün benden neler götürdüğünü, ne kadar
özlediğimi, seni nasılda beklediğimi..
Uzundur gece sigara içmiyordum, dün içtim..
Gökyüzüne baktım, seni düşündüm, seni özledim..
Sonra seni görmek için bir uykudan binbir rüyaya yattım..
Gördüm de..
Gülerek baktın yüzüme… sarıldım içime çektim kokunu, nefesim
oldu kokun..
Uyanmak istemedim senin olmadığın bu şehirde bir sabaha..
Çünkü tamda şairin dediği gibiydi her şey.. sanki tek
kişilikti bu şehir ve sen gidince boşalıyordu..
14 Eylül 2014 Pazar
Tam tahmin ettiğim gibi...
Annem yine gidiyor. Gitmesen de anneannem gelse dedim. 'Ay ne saçma sapan konuşuyorsun, ne yapacak bize gelince...' Diye başlayan söylenme hâli devam etti bir süre. Sustum. Odama kapandım 2 saat falan uyudum. Uyandım yemek yedik. Yemekten sonra dayanamadım ve bir kez daha şansımı denedim. Saçmalıyormuşum... Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra yine başladım 'sen olmayınca çok kötü oluyorum anne'... Cevap gecikmedi 'yaaa çok yanımda durursun ya v.s.v.s' olsun özlüyorum seni dedim. Ağzımın payını verdi tam tahmin ettiğim gibi...
İçim daralıyor. Yine odama geçtim. Annem hala söyleniyor 'oturmaktan sıkılıyormuşum, iş yapsam böyle olmazmış' falan filan. Üstelik sende gidiyorsun. Sende gitmeden annemin gidişine üzülmemle dalga geçtin. Oysa ben senin gidişine de üzülüyorum. Niyeyse sende annem gibi kendime oyalanacak birşeyler bulmamı söylersin. Bense sadece özlediğimi söylüyorum. Özlemenin de çaresi bulunmuş, ev işi yaparsan vaktin kalmazmış. Dünyadaki tüm vakitler dolsa yine özlerim bunu bilen yok.
Buarada haberin olsun ben dünyada en çok seni özledim sevgilim. Gidişinle bir şehir boşalacak bunu bilmek bile yeterince kötü benim için. Neyse boşver....
9 Eylül 2014 Salı
ŞOSTAKOVİÇ
Sabah sabah kitap
okurken aklıma birden bire geldi. Dmitri Dmitriyeviç Şostakoviç..
Bir çok bestesini dinledim,
bir çok oyunda etkileyici müzikleri eşlik etti gösterilere..
Saatleri aşan
besteleri dinlerken, bazen hiç bitmeyeceğini
ve dünyayı bir anda bu müziğin kaplayacağını düşündüğüm anlar olmuştur.
Kesintisiz devam
eden müzikleri insanın yaşabileceği her türlü duyguyu ifade eder. Bundan mıdır
bilinmez insan dinlerken biraz da ürker.. İçinde durmadan çalan bir melodiyi
herkesin aynı anda dinlemesi ürkütücü gelir. Bir senfoninin ortalama 1 saat
sürdüğü düşünülürse, o 1 saatlik dilimde bin bir duyguyu yaşamanız mümkündür. Kısacası
içinizden geçen sesleri bir de dışarıdan bir ses olarak duymaya hazırsanız
dinlemenizi tavsiye ederim. Yürek dağladığı su götürmez bir gerçektir.
8 Eylül 2014 Pazartesi
Sabır.. Ya Sabır!
Allah bazı insanların suratından nuru, bedeninden de mutlu
olma halini söküp alıyor. Baktığında sevimsiz bakışlarını görmen bundan. Bu
aslında kişiye verilmiş ceza hali. Herşeyi olan insanlarda görülen bir tür
lanetlenme biçimi. Herşeyi var ama mutsuz, her şeyi var ama yüzü bir türlü
gülmez. Bu tip insanları genelde şikayet ederken görürsünüz. Sabah mutsuz
uyanırlar. Hemen hepsinin altında arabası vardır. Bilmezler yürüyerek yola
çıkanların azmini, yada otobüs kuyruklarında işlerine gidebilmek için çaba sarf
edenlerin sıkıntısını. Başlarını sokacak evleri de vardır lakin orada da
huzursuzdurlar, orada da mutsuz. Somurtarak bindikleri arabalarında müziği açar,
hayatta varmak istedikleri bir nokta varmış gibi (varmış gibi çünkü böyle bir
yer yoktur) hızla gelirler işe.. Asık suratları yerde öfleyerek yanınızdan
geçerler. Mutlaka dertleri vardır, yaratırlar. Yapabildikleri tek şey de budur.
Ya trafikten, ya hafta sonu gittikleri mekandan, ya eşinden ya arkadaşından
mutlaka ama mutlaka anlatacakları kötü bir hikayeleri vardır. Bunlardan birisinin
olmadığı durumlarda da bir yerleri ağrır bu insanların. Ya midesi, ya sırtı, ya
ayağı, ya başı.. Bir baş ağrısını bile kanser olmuşcasına felakete dönüştürmeyi
iyi becerirler. Etraflarındaki insanlar bunlardan bezse de dinler niyeyse..
halbuki biri zinciri kırıp ‘ya arkadaş belanı mı arıyorsun?’ diye sorsa belki
de akıllarına gelir kendine bakmak. Ama öyle değil, etrafta çanak tutar bu
oyuna. Böyle insanlar sanki bu halleriyle yeterince çekilmez değilmiş gibi bir
de kıskançlıkları vardır. Sürekli yakın çevresine bakıp, kimin neyi var sayar
durur, onun şusu var bunun busu var.. aynısından kendinde de olmasına karşın
gözü hep başkasınınkindedir. Kendilerini bu hırsla yer bitirirler. Sanmayın ki
hırslanıp bunun için çalışırlar. Hayır. Onlar sadece oturup şikayet ederler,
istediklerini hep bir başkası önlerine hediye paketiyle sunsun isterler. Sunulsa
da bundan da mutlu olmazlar, hep daha fazla, hep bana durumları onları felakete
sürükler. Şükretmek gibi alışkanlıkları olmadığındandır belki de bu lanetlenmiş
halleri. Allah böylesine sınırsız açar kapısını ama içinden de söker alır
farkına varma halini sonrası kocaman bir mutsuzluk. Keşke kendilerine verdikleri
mutsuzlukla bir başlarına yaşasalar diye düşünürüm hep. Ama böyle de olmaz..
Yaptığımız hangi günahın bedeliyse, yüzünü görmeye, sesini duymaya,
sızlanmalarını dinlemeye mahkum oluruz çoğu zaman. Bela gibi sızarlar
hayatımıza, kene gibi tutunurlar. Bazen isteseniz de kurtulamayacağınız
bağlarınız olur, sırtınızda yaşarlar, kamburunuz olurlar… Bu dünyada çektiğiniz
çile belki öbür tarafta mükafata dönüşür umuduyla tahammül edersiniz.. Belki de
benim gibi içinizden durmadan ya sabır dersiniz.
5 Eylül 2014 Cuma
Bize Hasan Sabbah'ın fedaileri lazım!
İçim şişti mutsuz insanlardan. Bende çok mutlu dolanmam
belki ama bu kadar da değil dedirten insanlarla dolu etrafım. Sürekli şikayet,
sürekli ağlama, sürekli dert – keder… İnsanın bir kapasitesi var. Belirli bir
miktarını alabiliyor, üzeri bunalıma sürüklüyor. Bir bakıyorsun sistem
sana uyacağına sen sisteme uymuşsun. Mutsuzluk bulaşıcıdır der ablam. Çok
doğru. Bulaşıcı bir hastalık mutsuzluk. Tahammül gücü her geçen gün azalıyor
insanlarda kimse kendini karşındakinin yerine koymadığı için hep haksızlığa
uğrayanın kendisi olduğunu düşüyor. Oysa bir empati yapsa tüm sıkıntı ortadan
kalkacak. Ama yok zor olan bu.. Bunun yerine kıyaslamak, kendini haklı görmek,
karşısındaki insanı küçümsemek üstelik bundan keyif almak gibi saplantılı bir
yaklaşım dalgası sarıyor dünyayı. Zinciri kıracak tek bir fedai de yok ki sistem
değişsin.. Belki de Hasan Sabbah’ın fedaileri lazım, inanması ve hepimizi
kurtarması için…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)