17 Eylül 2013 Salı

Ben senin mutsuzluğunu kıskandım Burcu...

Sene 1985 yada 1986...
Dört bilemedin beş yaşındayım. Dünyalar iyisi bir ailem var. Ne istersem yapılıyor ne istersem o oluyor. Ailenin en küçüğü olmam vesilesiyle hayli şımartılmaktayım. Dedem her sabah bahçelerinden topladığı çiçeklerle beni almaya geliyor. Herşey toz pembe herşey çok güzel. 

Alt katımızda Burcular oturuyor. Babası çok sinirli bir adam, hergün kavga hergün dayak. Annesi Mine teyze sinirden kendini yemişçesine zayıf bir kadın. O da sinirlendiğinde hem Burcu'yu hemde abisini dövüyor. Evlerindeki sinir harbi hiç eksilmeden çoğalıyor. Burcu, evlerinde doğru dürüst yemek pişmediği halde şişman. Onu bize gelmesi için ancak 'bize gelirsen öğlen yemeğimi sana veririm üstelik yine köfte var' diyerek kandırabiliyorum. Burcu bize geldiğinde ise oyun oynamak istiyor fakat hiçbir oyuncağımı ona vermiyorum. Buna sinirlenen Burcu beni gitmekle tehdit ediyor. İlk tehdit edilişim Burcu tarafından oluyor. Bende ilk savunmamı ona karşı yapıyorum 'o zaman köfteyi unut'.. Onu en zayıf noktasından vurmuş olmanın hazzıyla arkamı dönüp mutfağın yolunu tutuyorum. Arkamdan geldiğini bilmenin güveniyle öğle yemeğimi ona veriyorum. Yaşıtım tek arkadaşım Burcu.  Çünkü sokağa çıkmıyorum, korkuyorum. Ya evdekiler herşeyi toplarda bir yere giderse diye evden bir adım uzağa gidemiyorum. Bazen Burcu bizde o kadar doyuyor ki enerjisini atmak için sokağa çıkıyor. Öyle zamanlarda onu camdan izlemekle yetiniyorum. Burcu durmadan keşke senin annenin babanın kızı ben olsam diyor. Oyuncaklarımı, ailemi kısacası beni kıskanıyor. Bense hep onu izliyorum. Bir gün babası Ahmet amca hızla sokağa giriyor arabasını ani bir frenle durdurup hızla arabadan iniyor. Önündeki iki çocuğun ensesine iki tokat indirip Burcu'yu ensesinden yakalıyor.. Babaaaa deyişi havada uçuşurken baş ve işaret parmağı arasına yerleştirdiği sigarayı bir fiskeyle uzağa atıyor. O gün sigara olduğunun farkında olmadığım kırmızı ateş oynamakta olan çocukların önüne düşüyor. Çocuklar yere düşen şeyin üzerine eğilip gülüşüyor, ağızlarına götürüyor, birbirlerinin elinden almaya çalışırken alt kattan önce kavga sonra dayak sesleri geliyor. 

İÇİMDE UYANAN MERAK

O gün gördüğüm izmariti yeniden ne zaman görürüm diye merakla her gün cama yaslanıp bekliyorum. Ahmet amca elinde evde görmediğim birşeyle geliyor hergün. Ağzından dumanlar çıkartan kırmızı ışığı olan o şeyi çok merak ediyorum. Babam neden ağzından duman çıkartmıyor diye düşünüp dururken kafamda bir plan yapıyorum. Plana göre Ahmet amca geldiğinde sokağa çıkıp yere attığı her neyse diğer çocuklardan önce ben alacağım ve dumanlar benim ağzımdan çıkacak. O gün şans eseri sokakta kimse yok. Herşey planladığım gibi Ahmet amca geliyor, ağzındaki izmariti fiskeyle uzağa fırlatıyor... Ben tüm gücümle koşup alıyorum tam ağzıma koyuyorum ki ........ Beni çağırıyorlar evden .... Ne yapıyorsun sen?? Hiiiççç deyip eve geliyorum. O gün babamdan o yanan şeyin sigara olduğunu öğreniyorum. 
- Baba senin neden sigaran yok?
- İçmiyorum da ondan...
- Ama herkesin babası içiyor sen neden içmiyorsun?
- İyi birşey değilde ondan..
- Bana ne iç sen de iç babaaaa...

Aradan günler geçiyor ve ben gözlemlerim sonucu sorularıma yenilerini ekliyorum.

- Baba Burcu'nun babası sihirbaz mı?
- Neden sordun?
- Elinde su vardı, sonra tekrar su koydu süt oldu.
- İçki o süt değil.
- Sende alsana baba.
- Ama ben içki içmiyorum ki.
- Baba sen neden içki içmiyorsun ne olur içsen bari sigara içççç...

Bazen bu konuşmalarıma ağlamam eşlik ediyor babamın tesellisi işe yaramıyordu. 
Kendinde olmayana duyulan özlem iyi ve kötüyü ayırt edemiyordu. Deli gibi babamın içki ve sigara içmesini istiyordum. Gözlemlerim arttıkça bizde olmayan şeyler kötü de olsa sorun yaratıyordu. Mesela dayak.. Burcu deli gibi dayak yiyiyor sonra hemen eline bir kitap alıp camın önüne geçiyordu. Korkudan okuma yazmayı sökmüştü. Benden bu şekilde önde olmasını dayak yemesine bağladığım bir gece;
- Baba sen beni neden dövmüyorsun? Diye sordum.
Babam; 'o ne biçim laf kızım. İnsan olan dayak atmaz. Hem ben seni çok seviyorum nasıl kıyarda vururum sana' dediğinde kopardığım yaygarayı bugün gibi hatırlıyorum.
Keşke beni dövseydin baba, dövmediğin için çok mutsuzum diyerek ve ağlayarak uyuduğumda hatırımda. Babam o gün deli olduğumu düşünmediyse sanırım bir daha hiç düşünmemiştir. Şimdi düşünüyorum da Burcu beni kıskanırken bende onun mutsuzluğunu kıskanmışım diyorum. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder