İlk mim yazım konusu itibariyle pek güzel.
‘Çocukken
sevdiğimiz hikayeler ve masallar’…
Masal diyince aklıma, dedemin koca elleriyle beni
kollarımdan tutup kucağına oturturken ‘gel bakalım, sana kurdun hikayesini
anlatayım’ demesi gelir.
Üzerinde kahverengi hırkası, içinde beyaz gömleği, ışıl ışıl
gözleriyle bana bakıp ‘eee başlayalım mı?’ derdi. Ben de ‘evet, evet, evet’
diye heyecanlanırdım.
Veee masal başlardı..
Kurt bir akşam acıkmıştı, dağlarda ava çıkmıştı.
Bakınırken sağa sola, geldi en işlek bir yola.
Dedi ‘bu yer güzel bir yer, bir kısmetim varsa eğer ayağıma
gelir kendi’..
Seçtiği yeri beğendi.
Geçti öyle hayli zaman, bir katır çıktı uzaktan..
Titretti sevinç kurdu, çıktı yol üstünde durdu.
Katır dedi: Kurt arkadaş, öyle uzak durma yanaş.. Bilirim ne
diyeceksin, açsın beni yiyeceksin. Ye afiyet olsun ama bak bir şey geldi
aklıma.
Etim pek tatlı bir ettir ama kemiklerim serttir. Getireyim
sana bir satır, kemiğimi onunla kır..
Kurt aldandı bu teklife..
Getireyim diye satır, kurdu aldattı, kaçtı katır.
Geçti hayli zaman, bir at göründü uzaktan. Kişneyerek
şahlanıyor, dağı kimsesiz sanıyor..
Titretti bir sevinç kurdu, çıktı yol üstünde durdu.
At dedi ki; Kurt arkadaş öyle uzak durma yanaş.. Bilirim ne
diyeceksin, açsın beni yiyeceksin. Ye afiyet olsun ama bak bir şey geldi
aklıma.
Bilmiyorsun ne cinstenim, öğren aslım nedir benim. Getireyim
beratımı bildiğin Arap atı mı yoksa huysuz bir beygir mi? Bilinmeyen şey yenir
mi?
Kurt aldandı bu teklife..
Getireyim diye berat, kurdu aldatıp gitti at.
Geçti yine hayli zaman, bir koyun çıktı uzaktan.
Titrek sesiyle meliyor, güle oynaya geliyor.
Titretti bir sevinç kurdu, çıktı yol üstünde durdu.
Koyun dedi: Kurt arkadaş öyle uzak durma yanaş.. Bilirim ne
diyeceksin, açsın beni yiyeceksin. Ye afiyet olsun ama bak bir şey geldi
aklıma.
Ne oyunlar bilirim ben, bir kere gör de neşelen. Eski
sevincin azalmış, belli gönlün dalmış bir kederli düşünceye, yiyeceksen neşeyle
ye..
Kurt aldandı bu oyunda, kaçıp kurtuldu koyunda.
Artık sular kararmıştı, gece etrafı sarmıştı.
Tenha sessiz bütün yollar, ne gelen vaaar, ne giden var..
Zavallı kurdun karnı aç, bir lokmaya bile muhtaç..
Akıtıyor gözyaşını, artık akılsız başını keskin taşlara
vuruyor, şöyle seslenip duruyor..
Bulmuştun bir ala katır, ye düşünme gönül hatır..
Nene lazım senin satır..
Kasap mıydın hey sersem?
Sana layıktır gebersen..
Bulmuştun bir semiz at, ye etini sırt üstü yat.
Nene lazım senin berat..
Kadı mısın hey sersem?
Sana layıktır gebersen..
Bulmuştun bir ala koyun, ye de uzan yüzükoyun..
Nene lazım senin oyun..
Köçek misin hey sersem?
Sana layıktır gebersen..
Kurt zavallı bütün gece, inleyip durdu delice..
Gün doğarken işi bitti, açlığından ölüp gittiiii.. diyerek
masalın bittiği an, dedemin hırkasının altından içine girer adeta ortadan
kaybolur, ‘bi daha, bi daha anlat nooolur dede’ diye tuttururdum..
Ve masal yeniden başlardı…
Hiç bitmesini istemediğim bu masal haricinde defalarca
dinlemekten bıkmadığım bir de ‘Üç Ayıcık’ masalı vardı..
Masalda anne, baba ve çocuk ayının kelebek avına gittikleri
bir gün, ormanda kaybolan küçük kızın onların evinde yaşadıkları anlatılırdı.
Masalın sonunda çocuk ayıyla küçük kızın arkadaş olmasına özenir, bir gün biz
evde yokken eve gelecek ayının hayalini kurardım. Hatta o dönem Yumoş
reklamında makineden ayının çıktığını görmüş pek heyecanlanmıştım. Annemden
Yumoş almasını istemiş, makinenin karşısında saatlerce bir umut ayının
çıkmasını beklemiştim. Hala da makine çalışırken arada bir eğilip bakarım :)
Velhasılıkelam güzel zamanlardı.. iki masal arası türlü
dünyalar yaratırdım hayalimde.
Heeey gidi heey..
Beni mimleyerek çocukluğuma, dedeme ve masallarıma götüren güzel
insana, Aytül Örcün’e çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle…